İYİ – KÖTÜ KAVRAMLARI SORUNSALINDA BERTOLT BRECHT’İN “SEZUAN’IN İYİ İNSANI”
Felsefe tarihinde bir felsefȋ bilgi alanı olarak Etiği doğrudan ilgilendiren kavramlar vardır. Bunlardan, insanları yaşamın içinde sürekli olarak ilgilendiren kavramlar “iyi” ve “kötü” kavramlarıdır. Şöyle düşünülmüştür : Şayet “iyi”nin ve “kötü”nün ne olduğu kesin ve bilgisel olarak belirlenebilirse, o zaman insanlar “kötü” olanı yaşamlarından çıkarabilirler ve mutlak anlamda mutlu ve huzurlu bir yaşama kavuşabilirler. Ancak bu işte başarılı olunamamıştır. Çünkü bir “kavram çifti” 1 olarak “iyi” ve “kötü”, göreli ve değişken kavramlar olarak ahlȃk sistemlerini ilgilendiren kavramlardır 2. Felsefe (Etik) tarihinde, “İyi”nin ve “kötü”nün neliğine ilişkin üzerinde düşünülmeye değer olan ve bazılarından burada söz edeceğimiz görüşler bulunsa da, Etik açısından bakıldığında “iyi”nin ve “kötü”nün “boş” kavramlar olduğu, (içlerinin zaman içinde şu veya bu biçimde doldurulup bir süreliğine geçerli kılınan kavramlar) söylenebilir 3.
Etik tarihinde filozoflar “iyi olan”ın ne olduğu üzerinde durmuşlar ve “iyi olan”dan anladıkları şey bakımından onu, bir etik değer saymışlardır. Örneğin Platon’da “iyi” kavramı felsefe tarihinde ilginç bir yol göstericidir. Platon’a göre “iyi”, “ideaların ideasıdır”. “iyi” ideasının taşıdığı özellikleri ise şöyle sıralamıştır: “ölçülülük ve dengelilik”, “kendi kendine yeterlȋilik”, “kendisinin en son amaç” olması veya “kendisi için amaç” olması…4
Aristoteles’e gelince, ona göre “iyi” Platon’la aynı çizgidedir : … kendileri için aranan, kendi kendine yeter olan, kendi başlarına amaç olan, bir başka şeyin aracı olmayan örneğin sevgi, dostluk gibi erdemlerdir. Aristoteles’e göre bunların yanında, böyle bir erdemi (etik değeri) rehber edinerek iş yapmak ve kişinin bundan duyduğu sevinç de “iyi”dir.5
Batı felsefesini içten etkilemiş ve ona yol göstermiş olan, Antik dönemin bu iki filozofunun bu konuda söyledikleri, zaman içinde giderek dinsel söylemlere çok sıkı bir biçimde eklemlenip yorumlanarak dinsel söylemlerin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Öyle ki, Antik Yunan felsefesinin dört bir yana dağılması ve aynı şekilde Hıristiyanlığın da Filistin topraklarından çıkıp Anadolu üzerinden batıya yayılmasıyla felsefȋ düşünceler dinsel söylemle buluşmuş, onunla bütünleşip yorumlanmıştır.6 Artık karşımızda dile kolay hemen hemen 10 yüzyıl (bin yıl) devam etmiş olan Batı Ortaçağı bulunmaktadır.
1 “Kavram çifti” terimi bir diğeri olmadan öbürünün ne olduğunu bilemeyeceğimiz bir bağlamı imler. Terim, değerli felsefecilerimizde Nusret Hızır tarafından literatüre kazandırılmıştır.
2 Burada her ne kadar yaşamın içinde biribirlerinin yerine kullanılıyor olsalar da, felsefȋ açıdan Etik ve Ahlȃk kavramlarının ayrımlarının yapılması gerekliliği bulunuyor. Etik, insanlararası ilişkilerde değer sorunlarını odağına alan bir felsefȋ bilgi alanını imlemektedir. Ahlȃk/Ahlȃklar ise söylendiği gibi, “iyi” ve “kötü” kavramlarıyla işleyen, göreli ve değişken değer yargıları sistemleridir.
3 Bkz. İoanna Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, TFK yay. Ankara 1998.
4 İnsan ve Değerleri, s.83
5 ss. 82-84
“İyi”nin ve “Kötü”nün insanın dünyasında, değerlendirmelerinde ve ilişkilerinde önemli yer tutukları göz önünde bulundurulduğunda, insanın dünyasındaki yerleri konusunda F. Nietzsche’ye kulak verilebilir. Bu yer, Nietzsche’ye göre insanın “yaşam alanı” dediğimiz ilişkiler ve eylemler alanıdır. İnsan eylemlerinin, değerlendirmelerinin en önemli belirleyicileri ahlȃklar ve dinlerdir. Her dinsel söylem (“iyi”siyle “kötü”süyle) belirli bir ahlȃkı taşır. F. Nietzsche “İyinin ve Kötünün Ötesi”ni isterken belirli bir ahlȃkı (Hıristiyan ahlȃkını) eleştirir. “İyi”nin ve “Kötü”nün dine bağlı olmadığı insanın temel varlık özelliklerine dayalı, insana yabancılaşmamış başka bir “ahlȃk” düşünür. Böyle bir ahlȃkın taşıyıcısı ise “yaratıcı” “üst insan” olacaktır.
***
İşte, Bertold Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” oyunu; daha önce sözünü etmiş olduğumuz, Antik filozofların “iyi” kavramlarıyla, deyim yerindeyse “hemhȃl” olmuş, Hıristiyanlığın ahlȃk anlayışının, bir bakıma ironik ve “epik”7 çerçevede bir eleştirisine dayanır. Anlamını dinsel söylemde bulan “iyi” ve “kötü” kavramları, “kapitalist” ya da “piyasa” ilişkileri denen, her şeyin alınıp satılabildiği ve “meta” olarak görüldüğü bir toplumsal ilişkiler ve ahlȃk düzeninde sorunsallaştırılır. F.Nietzsche “tanrının öldüğünü” ilȃn etmekle aslında kökeni antik çağa dayanan Hıristiyanlığın ahlȃk anlayışını besleyen değerlerin geçerliliklerini yitirdiğini anlatmak istiyordu.
Tanrının varoluşuna karşı yapılan bu karşı çıkış Brecht’in oyununda tanrıları endişelendirmiş ve üç tanrı eski dinsel ahlȃk değerlerinin taşıyıcısı insanı/insanları bulmak üzere yeryüzüne inmişlerdir. Çünkü tanrının (oyunda tanrıların) varlığı, varoluşları ancak böyle insanlarda ve onların inançlarında yaşamaktadır.
“Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununun aslında her şeyin alınıp satılabilir ve birer “meta” olarak görüldüğü, insanın insanı sömürdüğü bir toplumsal ilişkiler düzeninin eleştirisi bağlamında bir öğreti oyunu olduğu söylenebilir. Brecht, kendisinin 27. Çalışması olan bu oyunu yazmaya 1938’de Danimarka’da başlamış, 1940’da İsveç’te tamamlamıştır.
“Sezuan” eyaleti, bir grup insanın başka insanların sırtından geçindiği, genelde Kapitalist piyasa ilişkileri düzeninin simgesidir. Oyun, “Önoyun” ve “araoyun”lar dışında birbirinin içine geçmiş dokuz ayrı sahneden oluşmuştur. “Sezuan’ın İyi İnsanı” kısaca şöyle özetlenebilir :
Sezuan’da yoksulluk, açlık ve karmaşa, her geçen saat biraz daha büyümekte ve insanların yaşamlarını tehdit eder bir durum oluşturmaktadır. Tanrılar bundan huzursuz olmaktadırlar. Çünkü yoksulluğun bu kadar büyük olduğu yerde tanrı korkusu ve buna bağlı olan ahlȃk değerleri de geçerliliklerini yitirecek, dolayısıyla tanrıların varlığı tehlikeye girecektir. Tanrılar açısından yapılması gereken, bu sefȃlet içinde bile tanrıların buyruklarına ve dinin değerlerine sȃdık, iyilik yapan8 birilerinin, en azından birisinin olup olmadığını araştırmaktır. İşte bu amaçla üç (kıdemli) tanrı Sezuan’a inerler “iyi” insanları/insanı aramak için. Oyunun kişilerinden Wang, Önoyunda kendini tanıtır:
6 Bu öyle bir “bütünleşme”dir ki, giderek bugün bile felsefe dendiğinde dinsel söylemler anlaşılıyor. Bu iki söylem alanının birbirlerinden ayrılması ise 17.yüzyıldan başlayarak, “Aydınlanma” ile birlikte oluyor.
7 “Epik tiyatro” anlayışı; “dramatik tiyatro” anlayışından farklı olarak zaman-mekan birliğinin kırıldığı, olayların canlandırılmak yerine izleyiciye anlatıldığı, izleyiciyi sahnede gösterilenleri değiştirmek adına düşündürüp etkin kılmayı, bir bakıma bilinçlendirmeyi amaçlayan bir anlayıştır. Bunun için de “ara oyunlar”, müzik… gibi “yabancılaştırma effektleri” kullanılır. “Epik tiyatro”nun bu özellikleri, B. Brecht’in oyunlarında uç durumlar kurgulanarak gösterilir. Dramatik tiyatroda olduğu gibi sonuçta izleyici “katharsis-arınma” duygusu ile rahatlamaz. “Öyle olmaması gerekliliği” düşüncesi ile bir harekete geçme gerekliliği düşüncesini birlikte yaşar. İzleyicinin kafasında çeşitli sorular uyanması sağlanmak istenir.
“Burda, Başkent Sezuan’da sucuyum. Yorucu bir iş. Sular çekilince, ta uzaklardan taşımak zorundayım. Çoğalınca da kazancım azalır. Bu şehirde fakir olmayan yok gibi… Yalnız tanrılar yardım edebilirmiş bize öyle diyorlar. Hayvan alım-satımı için çok gezen biri var o söyledi, ulu Tanrılardan bir kaçı yola çıkmışlar bile. Buraya da uğrayacaklarmış. Sevinçli bir haber. Yakınmalar baş Tanrıyı meraka düşürmüş olmalı… Üç gündür, akşamları şehrin bu kapısına geliyor bekliyorum. Onları önce ben göreyim istiyorum. Sonraları, nasıl olsa bana ayıracak vakitleri kalmaz; bizim büyükler üşüşür, işleri başlarından aşar. Hemen tanıyabilsem bari görünce. Göze batmasın diye birarada gelmeyebilirler şehre, belki teker teker girerler”9
Tanrılar “yardımsever” sucu Wang aracılığıyla Shen Te adlı, hiçbir karşılık beklemeden, tam da tanrıların (tabi ki dinsel söylemlerin) istediği gibi insanlara yardım eden, ancak işi fȃhişelik olan10 bir kadınla tanışırlar.
Kendi ahlȃk anlayışları çerçevesinde Shen Te gibi “iyi” bir insanı varoluşlarının nedeni olarak gören tanrılar ona para verirler. Shen Te de bu parayla küçük bir tütüncü dükkanı açarak ve karşılıksız iyilik yapmaya devam edecektir. Ancak Sezuan’da açlık ve yoksulluk devam etmekte, Shen Te’nin “iyilik” anlayışı, elindeki tek varlığı olan tütüncü dükkanının elinden gitmesi sonucunu doğuracak, hȃttȃ Shen Te’nin yaşamı, böyle bir ilişkiler düzeninde yok olacaktır.
B.Brecht gibi dȃhi, bir düşünür ve tiyatro adamı kuşkusuz ki oyunu burada sonlandıramazdı. Shen Te’yi tütüncü dükkanını devrettiği acımasız, sert bir adama, kuzeni “shui Ta” dönüştürür. Epik tiyatronun karakteristik özelliklerinden birisi olarak “yabancılaştırma effektleri” nin birisini burada görürüz. Shen Te, maske takarak Shui Ta kılığına girer. Shen Te, her şeyin insanın hayatta kalabilmesi için daha kötüye gittiği böylesine bir toplumsal ortamda tanrıların bütün buyruklarını yerine getirmenin olanaksızlığını görmektedir. “Ara oyun”da, elinde Shui Ta’nın maskesiyle, Tanrılarla iyilerin güçsüzlüğünü anlatan bir türkü söyler :
Bizim ülkemizde/ Talihli olmalı kişi, yararlı olmak için/Güçlü destekleri olursa ancak, yararlı olabilir./ Eli kolu bağlı iyilerin,/Tanrılarınsa güçsüz. Neden tankları topları yok Tanrıların/Zırhları, bomba uçakları, denizaltıları?/Yoketsinler kötüleri, korusunlar iyileri!/Böylesi daha iyi olurdu hepimiz için. …Yiyebilmek için bir öğle yemeği/ Zenginler gibi katı yürekli olmak gerekiyor/ Ezmeden oniki kişiyi/ yardım edilmez olmuş bir kişiye…11
8 “İyilik yap denize at, Balık bilmezse hȃlik bilir” deyişini anımsayalım.
9 Bertold Brecht, Sezuan’ın İyi İnsanı, çev: Adalet Cimcoz, İzlem Yay. Istanbul Mart 1975, s.21
10 Burada dinsel söylemlerin ahlȃk anlayışındaki, birisi karşılıksız iyilik yapmak anlamında olumlu, diğeri fȃhişelik gibi olumsuz, dinsel söylemlerin insandan istenen ve istenmeyen iki özelliğine dikkat çekecek biçimde kullanan Brecht’in, izleyicinin dikkatini nasıl çektiğini ve bu dikkatle izleyiciyi nasıl düşündürdüğünü belirtmek gerekir.
11 Sezuan’ın İyi İnsanı, ss.74-75.
Shen Te, bu arada bir pilota (Sun) ȃşık olur. Ancak Sun da Shen Te’yi kendi çıkarları doğrultusunda sömürmeden geri durmayacak, Shen Te’nin “karşılıksız ȃşkı” da böyle bir toplumsal ilişkiler düzeninde gerçekleşemeyecektir.
Sucu Wang, beş aydır ortalarda görülmeyen Shen Te’yi arar. Onu görüp görmediklerini seyirciye sorar. Bu arada kuzen Schui Ta zengin olmuştur ve artık “tütün kralı” olarak bilinmektedir. Ancak bu zenginlik afyon tüccarlığı gibi kimi karanlık işlerle bağlantılıdır.
Sucu Wang düşünde üç tanrıyı görür. Tanrılar Wang’a Shen Te’yi sorduklarında Wang, Shen Te’nin kuzeni tarafından öldürüldüğünü söyler. Sezuan’da başka bir “iyi insan” bulamayan tanrılar dehşet içinde kalmışlardır…
Shui Ta afyon tüccarlığından ötürü yargılanmaktadır. Üç tanrı Shui Ta’yı yargılayan yargıçlardır. Yargılamada Shen Te’nin iyilikleri ve Shui Ta’nın acımasızlığı üzerinde durulur. Shui Ta, kuzeni Shen Te’ye yardım etmek için sert ve ac./ımasız davrandığını, Shen Te’nin tek gerçek dostu olduğunu ileri sürer. Shen Te ortada yoktur. Schui Ta bir itirafta bulunacağını söyleyerek yargıçların önünde giysilerini ve maskesini çıkarır :
“Evet benim. Shui Ta ile Shen Te… ikisi de ben ! Şu eski buyruğunuz yok mu/ Hem yaşa, hem iyilik et !/ Yıldırım çarpmış gibi ikiye böldü beni./Bilmiyorum nedense iyilik edemedim;/ Ne kendime, ne de başkalarına./Çok güç kişinin yardım etmesi hem kendine, hem başkalarına./Çok güç dünya işleri. Yoksulluk çok, umut yok./Elini uzatsan, kolunu kapıyorlar/Yoksullara yardım eden/Kendisi yoksul oluyor./Göz göre göre açlıktan ölsün de biri,/Sen diren kötülük yapmakta?/ Kimseye vergi değil bu./Nereden neyi alsaydım? Kendimden verebilirdim ancak/ Yıkıldım kaldım. İyi niyetlerin yükü/Çökertti beni.Ama haksızlık ettiğim zaman/ Böbürlene böbürlene dolaşıp, en iyi etleri yedim/Bir terslik var gibi sizin dünysnızda:/Neden kötüler övülüyor da,/İyiler yeriliyor?/Ben de herkes gibi şımarmak isterdim/Hiç kimsenin görmediği şeyleri gördüm:/Analığım sokakta büyütmüştü beni, gözüm pek./Ama yufka yürekliliğimle kahroluyordum./Yoksulluğun karşısında kudurmuşa dönüyordum;/Değiştiğimi sezerdim o zaman./Ağzım köpürürdü, donakalırdı iyi sözler,/Oysa çevremin meleği olmak isterdim hep./Sonsuzdu cömertliğim. Başım göğe ererdi./Mutlu bir yüz görünce./Cehenneme atın beni: Ne yaptımsa/Komşularıma yardım etmek için./Sevgilimi sevebilmek için,/Oğlumu yoksulluktan korumak için yaptım./Sizin büyük tasarılarınız için ey Tanrılar!/Ben zavallı insan küçük kalıyordum.12
Tanrılar şaşkınlık içindedirler. Buldukları tek iyi insan, nefret edilen kişidir. Bu durum karşısında ne söyle yeceklerini bilemez olan tanrılar, bir “pembe bulut” çağırıp onunla göğe yükselmeye karar verirler. Shen Te, tanrıların önünde diz çökerek yardımlarını ve öğütlerini diler. Sorar : “Kuzenim olmadan, nasıl yok olmadan iyi olabilirim efendilerim?” “ Her ne bahasına olursa olsun dene !” der tanrılar. Shen Te : “Ama ben kuzenim olmadan ayakta kalamam efendilerim!” Tanrılar : “Ara sıra gelsin ama sık olmasın!”. Shen Te : “Hiç olmazsa her hafta gelsin!”. Tanrılar : “Aydan aya gelmesi yeterli”.
Shen Te, el sallayarak göğe yükselen tanrıları selamlar.
Son deyiş (Epilog)
12Sezuan’ın İyi İnsanı, ss.147-148
Değerli seyirciler, kızmayın sakın ! / Biliyoruz böyle bitmemeli oyun. / Yolumuzu aydınlatan bir masaldı, / Elimizde bu acıklı sonuca vardı / Şaşkına uğradık, umut kırıklığına; / Perde kapandı, karşılık verilmedi sorulara. / Size bağlı olsaydı yaşamamız, / Tiyatromuzun tadını çıkarmalısınız. / Gerçek şu ki: salık vermezseniz bizi dostlara, / Kilit vurmamız gerekir kapılarımıza. / Bir son bulamayışımız belki korkumuzdan; / Nasıl bitmeli dersiniz? -Bizimki olağan- / Kesemizi boşalttık gene bulamadık. / İnsan mı değişmeli, dünya mı? / Tanrılar mı yoksa? Ya da hiç mi olmasın Tanrı ! / Şaka değil, durumumuz gerçekten bitik. / Tek çıkar yol bu kargaşalıkta: / Bir de siz düşünün oturduğunuz koltukta. / Ne türlü yardım etmeli ki insanoğlu / İyi yaşasın ömrü boyunca? / Saygıdeğer seyirciler kendiniz arayın, haydi kendiniz bulun sonu / Güzel bir son olmalı; olmalı, olmalı !..