FelsefeTarihYaşam

Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun mu?

Tuğba – Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun mu?

Ufuk – Tabiki Dünya Kadınlar Günü kutlansın. Bugün, kadın olarak hayatta var olmanın önemini hissettiğiniz bir gün. Çocukken, bu özel günde annelerimize hediye ya da çiçek alırdık. Kadın öğretmenlerimizin de gününü kutlardık. Kesinlikle kutlanması gereken bir gün.

Tuğba – Aslında, 8 Mart, 1857’de New York’taki bir tekstil fabrikasında yangında ölen 129 kadın işçiyi anmak için seçilmiş bir gündü, ama maalesef günümüzde anlamını yitiren ve seninde bahsettiğin gibi sadece kadınlara hediye almak amacı güden bir güne dönüştürüldü. 

Ufuk – Yani bizim yıllardır kutladığımız gün bir anma günü müymüş?

Tuğba – Ayrıca dünya kadınlar günü; çiçeklerle, hediyelerle bütünleşmiş olsa da aslında 1975 yılına kadar “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanıyordu. Kadınlar yüzyıllardır toplumda eşit haklara sahip olmak, oy kullanmak, çalıştığı işte eşit maaş almak, tacizlere uğramamak, bir erkek tarafından öldürülmemek, eğitim almak kısacası ataerkil toplumda bir birey olarak var olabilmek için yüzyıllardır mücadele veriyor. 

Ufuk – Eğitim demişken, günümüzde eğitim alamayan kadın mı kaldı?

Tuğba – Keşke dediğin gibi olsa. Teknoloji ne kadar ilerlemiş olsa da, günümüzde bile hala okula gönderilmeyen kız çocukları var. Eğitim aslında okullardan önce ailede başlamalı. Ama bazen inanç, kültür, gelenek, ya da coğrafi koşullar gibi çeşitli nedenlerden dolayı, kız çocukları özellikle eğitimden uzak tutulmak isteniyor. Bu durum, toplumun ilerlemesini engelliyor ve kız çocuklarının potansiyelini kısıtlıyor. Her çocuğun eğitim hakkı var ve bu hakkın cinsiyet ayrımı gözetmeksizin sağlanması gerekiyor. Eğitim, sadece okulda değil, ailede ve toplumda da desteklenmeli. Çünkü eğitimli bireyler, daha aydınlık bir gelecek inşa edebilir.

Ufuk – İnanç derken, bu nasıl bir etki yaratıyor olabilir ki?

Tuğba – Genellikle toplumda, inanç temelinde kadına evde ailesiyle, ev işleriyle, çocuklarıyla ve eşiyle ilgilenmesi gereken bir rol verildiğini görüyoruz. Kadının eğitim alıp toplumda özgürce hareket edebileceği ekonomik şartlara kavuşmasını istemiyorlar. Bu yüzden çoğu zaman kızların lise eğitimi almasına bile izin verilmiyor, ya da sadece imam hatip lisesine gitmelerine izin veriliyor. Üniversite eğitimi ise genellikle söz konusu bile olmuyor.

Ufuk – Ama bir çok kadın üniversite okuyor, önemli işlerde çalışıyor, şirketlerde ve devletin bazı kurumlarında yönetici bile olabiliyor. Kadınlara eğitim hakkı tanınmıyorsa bu nasıl mümkün oluyor?

Tuğba – Yine aile faktörü çok önemli. Gözlemlediğim kadarıyla, toplumda iki tür aile yapısı var: biri muhafazakar, diğeri daha modern. Muhafazakar ailelerde, özellikle kız çocukları çok baskı altında ve özgürlükleri kısıtlanarak büyütülüyor. Modern ailelerdeyse, çocuklara verilen aşırı özgürlükler onların dengesiz büyümelerine sebep olabiliyor. Toplumda dengeli bir ebeveyn yapısı oluşmadığı için, muhafazakar aileler çocuklarını okutmayabiliyor, modern aileler de verdikleri fazla özgürlükten ötürü, topluma faydalı bireyler yetiştiremiyor. ama her iki kesimde de çocuklarının eğitimine ve gelişimine önem veren aileler tabiki var. Bu nedenle bahsettiğin okumuş ve topluma yön veren kadınlar azınlıkta olsa da bir şekilde varlar. 

Ufuk – Açıkçası benim bakış açım, kadın ve erkeklerin eşit olmasından, ayı işte çalışıyorsa eşit para kazanmasından ve bir şekilde toplumun içinde söz sahibi olmasından yana. 

Tuğba – Kesinlikle doğru söylüyorsun ve ben de sana katılıyorum. Ama genel olarak erkekler ve özellikle bazı kadınlar bu konuda çok farklı düşünüyorlar. Yüzyıllardır devam eden kültürel ve geleneksel etkiler var. İnsanlık tarım toplumuna geçtiğinde, ahlak, namus ve inanç çerçevesinde kadını bir mal gibi görmeye başlamış. Yani kadın, sahip olunan, korunması gereken, hatta gerektiğinde satılabilen veya takas edilebilen bir şey olarak görülüyor. Bazı bölgelerde hala kocası ölen kadını, kocasının kardeşlerinden biriyle evliliğe zorluyorlar. 

Ufuk – Az önce bazı kadınlar dedin. Kadınlarda mı kadınların bazı özgürlüklere sahip olmasını istemiyor?

Tuğba – Kadınlar, bebekliklerinden itibaren toplumun normlarına uygun şekilde, genellikle pembe ve süslü kıyafetlerle büyütülüyor, oyuncak bebeklerle oynatılıyor. Erkek çocuklar sokakta özgürce oyun oynarken, kız çocukları evde annelerine yardım etmeye zorlanıyor. Çeyiz hazırlığı, evlilik, eş olma, çocuk doğurma gibi roller de daha küçük yaşlarda kız çocuklarına yükleniyor. Bu durumun en büyük sebeplerinden biri, kadının annesi, komşuları, kocasının annesi, akranları ve akrabaları gibi çevresindeki kadınların etkisi. Daha geniş bir perspektiften bakarsak, toplumda bazı kadınlar, kendi hayatlarında ulaşamadıkları rahatlık ve özgürlüğün hesabını, kendilerinden daha özgür olduklarını düşündükleri diğer kadınlardan çıkarmaya çalışıyor olabilirler. 

Kısacası, dünyada kadın olmak demek, her gün var olmak için mücadele etmek demek. Sokaklarda özgürce yürüyemeyip, sürekli bir ölüm korkusuyla yaşamak demek. Erkek egemen bir dünyada, sesini duyurabilmek için çırpınmak demek. Bu durum, kadınların sadece fiziksel güvenlikleri için değil, aynı zamanda eşit haklar ve fırsatlar için de sürekli bir savaş içinde olmalarını gerektiriyor. Kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği ve adalet için her gün mücadele ediyorlar ve bu mücadele, sadece kadınlar için değil, daha adil ve eşit bir dünya için herkesin katkıda bulunması gereken bir mücadele.

Yazı hakkında yorum, eleştiri ve önerileriniz için Yazar- Tuğba Doğantuna Akçay’a buraya tıklayarak mail gönderebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

Kent Dergi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et